Bundan birkaç ay önce ofislere döndüğümüzde bizi nasıl bir dünyanın beklediğine ilişkin çalışmalar yapıyorduk. Hepimiz bunun bir dönem olduğunu ve önünde sonunda geçeceğini biliyor ve bunu umut ediyorduk. Fakat geçen zaman gösterdi ki yeni normal sandığımız normal değil. Yeni normalin tanımını yaparken artık çok daha esnek bir sistemden söz etmemiz gerekiyor. Sosyal mesafe ve maske kullanmak yetmiyor. Birbirimize olan mesafemizin somuttan soyut bir kavrama dönüşmemesi için çok hızlı bir aksiyon setini harekete geçirmemiz gerekiyor.
Önce durumu değerlendirelim
Dünyanın birçok yerinde uzaktan çalışma zaten kurum kültürünün bir parçası haline gelmişti. Onlar adaptasyon sürecini biraz daha kolay yaşadılar. Tabii okula gidemeyen çocukların olduğu evlerde yaşanan zorlukları ayrı değerlendirmek gerek. Bakıcılar eve gelemedi, aile büyükleri izole oldu, eşler dip dibe çalışmaya başladı. Tüm bunlara rağmen bilgisayarının olduğu her yeri ofis kabul edenler için ev ortamı yabancı değildi. Karantinaya yeni girenler ilk aylarda yaşadıkları sıkıntılara bir süre sonra alıştılar, bir bakıma sıkıntılar biçim değiştirdi. Yine dünya insanları genel olarak hayata tutunma sınavından başarıyla geçtiler ve bir biçimde adaptasyon sağlandı. Dijitalleşme büyük oranda gerçekleşti.
Bu arada yapılan araştırmalardan ülkeden ülkeye değişen sonuçlar çıktı.
Bu arada pazarlamasyon’dan edindiğim istatistikleri de dikkatinize sunmak istiyorum.
Önce olumlu rakamlar
Bunlar da alarm veren rakamlar:
İhtiyaçları analiz edin
Birbirimizle karşılaşmak, korkusuzca dokunabilmek, birlikte bir şeyler içmek, kalabalık bir ortamda kaybolmanın keyfine varmak, aile büyüklerine endişesiz yanaşmak, herkesin işine okuluna gittiği anlarda tek başına olabilmenin keyfini çıkarmak gibi eskiden farkında bile olmadığımız küçük besin kaynaklarımız vardı. Bu besin kaynakları ruhumuzu doyuruyordu. Asansörde göz teması kurduğumuz insanın enerjisi bile aslında ekolojik sistem içinde bir anlam taşıyordu. Şu anda bu beslenme kaynaklarının çoğundan yoksunuz veya eskisi kadar korkusuz değiliz.
Şunu diyebilirsiniz; “Hepimiz aynı durumdayız ve bir biçimde alışıyor günlük hayata devam ediyoruz. Herkes iyi olmanın kendince bir yolunu bulacak.”
Bir yönetici değilseniz tabii…
Yöneticiyseniz şunu sorgulamalısınız. Basit ve net bir soru; “Herkes iyi mi?”
Sahiden herkes iyi mi?
Royal Institute of British Architects tarafından yapılan bir araştırma BBC’de yayınlandı. Araştırmaya göre evde çalışan insanların stres düzeyleri giderek artış gösteriyor. Depresyonda olduğunu düşünen insan sayısında önemli bir artış var. Evden çalışan insanların mutluluğu aynı çatı altında olmadığınız için sizin sorumluluğunuzda değil mi? Bir daha düşünün.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Yeter ki insanda kalalım insanda buluşalım. Süreçler değişir, yeniden tasarlanır, trendler değişir, iş yapma biçimleri değişir çok normal. Ama biz yöneticiler insan odağında kalmayı başardığımızda değişim daha yaşanılası bir hal alır. Ne dersiniz?
Işık Şerifsoy