İş yapış biçimleri insandan insana değişiyor. Kültürel değişiklikler de işin içine girince bir önceki yazımda anlattığım herkesin eşit fakat herkesin farklı olduğu gerçeği daha da belirginleşiyor. Fakat bir de hiçbir kültüre uyduramadığım, kurumsal veya profesyonel olarak tanımlanan herhangi bir ortama uyduramadığım kişiler var. Bunlara “dönmem ben sanacılar” adını takıyorum ve bu yazımda kendi deneyimlerimden yola çıkarak onları anlamayı, tartışmaya açmayı düşünüyorum.
İletişim engelli olmak aslında nedir?
Bazılarının iletişim yeteneklerinin diğerlerinden daha çok olduğunu bilirsiniz. Biriyle tanıştıklarında çok daha kolay kanallar açabilirler. Konuşmayı başlatan, sürdüren ve konuşmanın enerjisini artıran insanlardır onlar. Eğer siz bu saydıklarıma ters biriyseniz sizin de işinizi kolaylaştırırlar ve iletişimin sorumluluğunu alırlar. Böylece iletişim gerçekleşir, tek tarafın çabasıyla da olsa… Fakat bu bir yere kadar anlamlıdır. İletimi iletişimden ayıran nokta iki tarafın ortak çabasıdır. Konuşmak, dinlemek, yanıt vermek, anlatmak, anlaşılmak, dikkat etmek gibi birçok bileşenden oluşan. İletişim engelli diye tabir edilen insanlarda bu bileşenlerden biri veya birkaçı çalışmaz ve siz anında anlarsınız bu yoldan yürümenin zor olduğunu… Kabul edin ki çok da tercih etmezsiniz onlarla iletişim kurmak için enerji harcamayı. Bu tanımlar bir kenara… Dönmem ben sanacılar farklı. Mesele onları anlamak ve onlarla iş yapmaya çalışmakta.
Telefonuna yanıt vermeyenlerin telefon markası
Adı üzerinde dönmez o size. Bir modern zaman tanımı olan dönmek burada, yanıt vermek, seni duydum ve sana bu söylediğin/yazdığın/ilettiğin mesaj ile ilgili geri dönüş yapacağım anlamında kullanılmaktadır. Tam da buraya yakışan bir örneği paylaşayım. Vakti zamanında, şu anda adı bile anılmayan, piyasadan tamamen kaldırılmış olan bir zamanların ikonik iletişim cihazı markalarından birinin falanca işler müdürüyle görüşme yapmam gerekiyordu. Doğal olarak önce aradım, e-posta attım. O zamanlar herkesin cep telefonu iş kullanımına bu kadar açık değildi, şirket telefonunun iç hat numarasından aramayı sürdürdüm. Girişimler boşa çıkınca santralden destek almak istedim. İç hattını arayın dediler. İç hattı asla yanıt vermiyor dediğimde ise santral sorumlusu naif bir biçimde “Evet o genelde telefonlarını açmaz” dedi. Ne yapmak gerekir diye sorduğumda “Aramaya devam edeceksiniz” dedi. Bilgi vereyim, sizi geri dönüş yapılmasını sağlayayım gibi bir yaklaşım olmadı ben de talep etmedim zaten. O görüşme gerçekleşmedi. Hayat bu ya, ısırılmış elma logolu şirketin akıllı telefonu dünyayı etkisi altına aldığında başlayan sürecin sonunda da zaten görüşmenin yapılmasına gerek olan bir şirket kalmadı. Benim saptamalarım mıdır bu çöküşü yaratan? Elbette değildir ama eminim kültürün içindeki kıymıkların sonuca bir etkisi mutlaka vardır.
Dönmem ben sanacılar ne yapar?
Şimdi adını anımsayamadığım ama dinlediğim zaman hararetle takdir ettiğim meşhur CEO’lardan biri, kendisiyle çalışan insanların mesajlarına ilk bir saatte aldıklarına dair bir geri dönüş yapmalarını, 24 saat içinde de uygun yanıtı vermelerini kural olarak getirmişti. Benim aklıma çok yatmıştı bu kural.
Bu yazıyı bir dönmem sanacının ilhamıyla yazdım tahmin ettiğiniz üzere…
Birbirimizi duyduğumuz, en azından buna niyet ettiğimiz günlerde buluşmayı yürekten diliyor, bu disiplin ve anlayışla çalışan herkesi de içtenlikle kucaklıyorum. İş dünyası sayenizde gelişiyor.
Işık Şerifsoy