Bağlanmak istemiyorum!
25 Mart 2020
Kodlar!
25 Mart 2020
Bağlanmak istemiyorum!
25 Mart 2020
Kodlar!
25 Mart 2020
Hepsini göster

Çalışan bağlılığı ve çalışan sağlığı

Neredeyse tüm rahatsızlıkların stresle ilişkilendirildiği bir dönemden geçiyoruz. Burada maddeleyerek “takipçi bağlılığı” ile ilgili risk almak istemem ama bir çok hastalık, teknolojik ilerlemelere, tanı ve tedavi yöntemlerindeki olağanüstü gelişmelere rağmen yayılmayı sürdürüyor. Kalp hastalıkları dünyanın hemen her yerinde alarm veriyor. Ve uzun süre görmezden gelinen obezite, kalp hastalığına zemin yaratacak şekilde dünyayı tehdit ediyor.

Gallup verileri esas alınarak ABD’da yapılan bir (https://www.mdpi.com/1660-4601/16/2/230?utm_source=link_newsv9&utm_campaign=item_259850&utm_medium=copy)  araştırma, çalışma ortamındaki güven duygusunun, kalp hastalıklarını tetikleyen 7 risk faktörüyle doğrudan ilişkisi olduğunu gösteriyor: sigara, obezite, düşük fiziksel aktivite, zayıf beslenme, diyabet, yüksek kolesterol ve yüksek tansiyon.

Araştırma çok çarpıcı veriler ortaya koyuyor.

Açık, güvenen bir ortamda çalışmayan çalışanların yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve diyabet olma ihtimali daha yüksek.

Güvensiz ortamlarda çalışanların mevcut sigara tiryakileri olması, kötü beslenmesi ve obez olması daha olası.

Bu tür ortamlardaki kadınlar daha düşük fiziksel aktivite şansına sahip.

Çalışanların kendilerini güvende hissetmedikleri ortamlarda, sigara, obezite, düşük fiziksel aktivite, zayıf beslenme, diyabet, yüksek kolesterol ve yüksek tansiyondan oluşan risk faktörlerinin 4’ü veya daha fazlası görülüyor.

Bu araştırma ABD için gerçekleştirilmiş fakat genel eğilimle ilgili güçlü bir fikir verdiğini kabul etmeliyiz. Çalışan bağlılığı bugüne dek bir verimlilik konusu olarak görülüyordu. Fakat verimliliği artıran en önemli faktörü yeterince konuşmadık: İnsan sağlığını…

Mutlu muyum? İyi miyim?

İyi bir danışman, insanlara burada mutlu musun diye sorulduğunda yüzlerinde beliren ilk tepkiyi gözden kaçırmaz. Bu tepki bir anket yanıtının çok daha ötesini söyler.  Coşkulu bir “kesinlikle” yanıtı tatmin edicidir.  Düşünülerek ortaya konmuş bir “yani, evet” yanıtı sohbeti açmaya yeter. “Genel olarak” yanıtının ardından bir kitap dolusu malzeme çıkabilir.

Çalışanların mutluluğunun ve iyi hissetmelerinin sizin sorumluluğunuzda olmadığını düşünüyorsanız, verimlilik ve insan sağlığı arasındaki korelasyonu henüz fark etmemiş olabilirsiniz. Bugüne dek mutlu çalışan verimli çalışır cümlesine inanıldı ama mutsuz çalışana yönelik sağlık tehditleri konu dışı bırakıldı. Ne de olsa herkes kendi sağlığından sorumlu olarak düşünüldü. Şimdi öyle olmadığı görülüyor.

Ben yine bu konudaki soru ve düşüncelerimi maddeler halinde sıralayayım.

  • Kendinizi yeterince iyi hissetmediğiniz, mutlu olmadığınız bir iş yeri ortamınız varsa sabah uyanmak bir işkence halini alabilir. Sizi uyandıran şey, günün enerjisi, sevinci, umudu değil de koyu bir kahve mi? Üstelik aç karnına mı?
  • Trafik, geç –ve isteksiz uyanma- uzun bir yolculuk gibi faktörler sağlıklı bir kahvaltıya izin vermedi. Yağlı bir poğaça ile mi açtınız günü?
  • Öğlene kadar enerjik kalmak için kaç çay/kahve tükettiniz?
  • Sigara kullanıyor musunuz? Her baskı anında sigara içme dürtüsü mü geliyor? Günde ortalama kaç kez?
  • Geri bildirim kültürü yerleşmemiş bir şirkette neyin ne zaman eleştirileceği ve ne kadar eksik kaldığı hissi nasıl bir bedensel tepkiye dönüşür?
  • Yüksek gerilim yaratan yöneticilere bağlı çalışanlar için, yanardağın ne zaman patlayacağı korkusu kısa, orta veya uzun vadede sağlıklı olabilir mi?
  • Sağlıksız bir iletişim ortamı ile sağlıksız bir vücut haritasının ne kadar benzediğini hiç düşündünüz mü? Beyinden akmayan sinyaller ve paralize olan organlar?

Bunun gibi bir çok soru sorabiliriz kendimize.

Fakat ilk sorumuz bence şu olmalı: Mutlu muyum ve iyi miyim?

Değilsem neden? Herkesin iyiliğinin ve mutluluğunun bir çok parametresi olabilir ama iş yerindeki mutluluk yönetim takımlarının sorumluluğunda.

Bu durumda mutsuzluğa bağlı sağlık sorunları da öyle değil mi?

Işık Şerifsoy